12 Ekim 2012 Cuma

Allah kullarından geleceği inşa etmeyi istemektedir. Bunun nasıl olacağını da kendisi belirlemiştir. O’nun gelecek inşasında bizden istediği geçmişi saplantı haline getirmeden geleceği inşa etmektir. Böyle bir ayet mi var? Hayır. Ama Allah’ın, Rasulüne indirdiği ayetlerin hiç birinde geçmişe ait takıntıları bulamazsınız. Peki ashabın geçmişindeki en büyük takıntı olma ihtimali neydi? Ashab’ın Mekke’de yaşadığı şartlar hem onur kırıcıydı, hem işkenceliydi, hem hakları gasp ediliyordu, hem öldürülüyorlardı, hem engelleniyorlardı, hem aç bırakılıyorlardı hem de terk etmeye zorlanıyorlardı. Yani yurtları yaşanılamaz hale gelmişti. İnsan gibi yaşama hakkı ellerinden alınmıştı. Tüm bunlar inandıkları şeyden ötürüydü. İşte ashab bütün bu çileleri bir gün intikam almak amacını güderek sabretmedi. Ashab bu ölümlere bir gün gelip dha fazlasıyla karşılık vermek için sabretmedi. Ashab aç kalışlarına bir gün gelip onları aç bırakmak için sabretmedi. Ya da ashab bir gün gelip herkesin başına bir zorba kesilmek için zorbalıklara katlanmadı. Hem bu dönemde hem de Medine döneminde inen ayetlere baktığımızda Allah kullarını geçmişin intikamı içine sürüklemedi. “Bize ne eziyetler çektirdiler, ne büyük zulümler yaptılar, onurumuzu zedelediler, aç bıraktılar, eh bir gün devran değişir nasıl olsa” diyerek gelecek bir günü beklemediler. Çünkü bu “kendisini hep kurban görenlerin” gelecek beklentisiydi. Allah ise kullarından “kurban edilmişlik” psikolojisiyle gelecek kurmamalarını dilemişti. Aksi halde bir zorbalık gitmiş yeni bir zorbalık gelmiş olacaktı. Değişen sadece kişiler olacaktı. Bunun içindir ki Allah geleceği kurmayı kullarının tercihine bırakmadı. İnsanız sonuçta ve acıyla hareket edenlerin yaptıkları işlerin sonuçlarının nerelere vardığını görüyoruz. Allah kullarına rızık olarak acıyı değil sabrı verdi. Bunun için itidalli bir toplum çıktı karşımıza. Bunun için tüm psikolojileri altüst edecek tüm tarihi ve insanlığı kendine gıpta ettirecek bir toplum meydana geldi. Allah kullarından geleceği inşa etmelerini ama kendisinin dilediği şekilde inşa edilmesini istedi. Onlar da buna boyun eğdiler. Kendi acılarını ve ölümlerini Allah’ın talebinin önüne geçirmediler. Enfal Suresi bu açıdan önem arz eder. Allah Enfal suresine ganimetten soranlar ile başlar. Sonra onlara nasıldılar nasıl oldular ve nasıl olacaklardır ile ilgili bir süreçten bahseder. Sonra da talep ettikleri şeyin cevabını verir. Ama bütün bunlara rağmen kullarını kurban edilmişlik psikolojisine sokup onları öldürme heveslisi intikamcılar olmaya yönlendirmez. Bu ruh haletiyesini hatırlatacak hiçbir şeye değinmez. O ayetlerden herkes Allah’ın kendilerine nasıl bir zafer verdiğini ve nasıl davranmaları gerektiğini anlar. Hiç birisi o ayetlerden “artık güç elinizde dilediğiniz gibi tasarrufta bulunabilirsiniz” iznini çıkarmaz. Enfal suresi Bedirden hemen sonra indirildiği için çok önemlidir. Müslümanlar Bedir zaferinden sonra görmedikleri nimetlere (zafere-ganimete) ulaştılar. Ezilenlerin Rabbi onları destekledi ve onlara zafer nasip etti. Yani o ezilen kullar bundan sonra hayatlarından asla çıkmayacak bir imtihanla birlikte yaşayacaklardı. Allah Müslümanlara serencamlarını anlatıyor ve artık eskisi gibi olmadıklarını söylüyor. Bu vakitten sonra dünyayı şekillendirme zamanının geldiğini söylüyor. Yani Allah kullarından artık bir gelecek inşasının eşiğinde olduklarını kafalarına yerleştirmelerini bunu da nasıl yapacaklarını ima ediyor. Kibir yok, zulüm yok. Kafirler gibi tepkiler vermek yok. Geçmişi unutmadan yeni bir gelecek inşası… Geçmişin intikamı gibi hevadan olan şeylere hiç değinmemiştir bile. O ezilmişliklerini, korkularını, acılarını, dışlanmışlıklarını, yoksulluklarını, mahrum edilmişliklerini unutturmayan ama bir taraftan da bütün bunları gözü dönmüş bir intikam savaşçısına bürünme sebebi olmasına sebebiyet vermeden oluşturulacak yeni bir gelecek. Allah tamamiyle geleceğe yönelmiştir. Kullarını da ona doğru yöneltir. Geçmişte kalan Allah’ın gerisindedir. Geçmişte kalanın Allah’ın yanında yer alması imkansızdır. Geçmişin ruh haliyle hareket etmek Allah’ın istediği adam tipi değildir. Geçmişi bırakmak değildir bu. Bunun adı geçmişi saplantı haline getirmemektir. Geçmişinden “kurban edilmişlik psikozu” yaratmamaktır. Allah’ın üzerine bina etmediği bir psikolojiden kaçınmaktır. Kurban edilmişlik psikolojisi Allah’ın görmezden geldiği değil kullarının uydurduğu bir şeydir. Biz ayetlerde Allah’ın kullarına hitabından anlıyoruz ki; “KURBAN EDİLMİŞLİK” haleti ruhuyesiyle geleceği inşa edemeyiz. Allah buna değinmemişse buna ihtiyacı yok demektir. Bir gelecek istiyor Allah. Bir gelecek ki kulların kurguladıkları değil; Allah’ın istediği bir gelecek. Bir gelecek ki gücü elde ettiklerinde kendisine yokluk çektirenlerden, acı çektirenlerden, insanlık haklarını ellerinden alanlardan intikam almayı en büyük gaye edinen değil bilakis onların dahil edilmesi için gayret etmeyi en büyük gaye edinen “kutlu” bir gelecek. KURBAN EDİLMİŞLİK ruhuyla asla bir gelecek inşasına ulaşılamayacağını biliyordu Allah… Müslümanlar Mekke’de hepsi bıçağın ağzında kurban olmaya aday kullardılar ama şartlar lehlerine döndüğünde ya da fırsat ellerine geçtiğinde bıçağı ellerine almayacaklardı. Almadılar da… Mekke bunun eğitiminin verildiği yerdi. Allah kullarına bunun bilincini veriyor ve çekilen çilelerden sonra gelen güç döneminde geçmişin bir saplantıya dönüşmeden ilham alınan yer olmasını istiyordu. Geçmişte hangi halde bulunduklarını hatırlatıyordu ama bunları hatırlatırken “alın size fırsat koparın kelleleri” demiyordu. Geçmişte yokluk çektiklerini hatırlatıyordu ama mülke malik olduklarında dilediğiniz gibi tasarrufta bulunun demiyordu. Korkularını hatırlatıyordu onlara; kendilerini yok etmek için uzanan ellerin korkularını ama korkudan emin olunca onların ellerini kırmaları için değil gitmek istedikleri yere güven içinde götürülmeleri için. İstiyordu ki Allah kendilerini nasıl bir izzete kavuşturmuş bunu fark etsinler. Yani Allah onlara siz kurban edilmişlik hastalığına yakalanırsanız, yola çıktığınız gayenin adamı olmaktan çıkıp tam da zalimlerin konumuna oturmuş olacaksınız diyor. Kendilerine kurban edilmişlik rolünü biçenler “öldürme heveslisi” olurlar. Kendilerini kurtarmayı gelecek inşa etmekten daha önemli görürler. Allah öldürme heveslisi intikamcı kullar değil geleceği inşa edecek merhametli kullar diledi. Çünkü bu ruh haletiyesi gelecek inşa edecek ilme cahil kalır, fırsatlara sırt çevirir, bir ömür intikam hırsıyla yaşar. Halbuki Allah kullarına her an fırsat vermektedir, bunları değerlendirecek kişiler gereklidir. Biz baktığımızda görürüz ki; Peygamber (as) insanlığa adalet bahşedecek İslam Devleti’ni kurduğu Medine’ye hicret ettiği gece Mekkelilerin en büyük kurbanıydı. “Hani kâfirler seni tutuklamak veya öldürmek, ya da (Mekke'den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı.” (Enfal: 30) Ama O (sav) bunu gelecek inşa ederken bir tuğla olarak görmedi. Ya da bunun üzerine bir şey bina etmedi. Cahillerden yüz çevirdi sadece. Mekke, ashab nezdinde tüm müslümanlara şunu öğretti aslında; Sürekli kurban edilmişlik edebiyatıyla hareket etmeyi değil, bıçağın ağzında olsan bile hiçbir duygunun geleceği inşa etme gayesinin önüne geçmemesi gerektiğini… Kurban edilmişlik saplantısı kulları çıkmaza götürür. Kin ve nefrete götürür. Sorunlu, uyumsuz insanlara götürür. Girdabın içinde bocalattırır da bocalama sebebini başkaları zannettirir. Kendilerine kurban edilmişlik rolünü biçenler kendilerininkinden başka bir dünyayı tanımazlar, tanımak istemezler, hayat hakkı da vermezler.Kurban edilmişlik hissi merhameti değil şiddeti ön plana çıkarır. Herşeye karşı şiddet düşüncesi baskındır. Çünkü ezilmişliğini ön plana çıkarır. Ki bu Allah'ın istediği şey değildir asla. Allah geleceği inşa etmek istiyor. Kullar Allah ve Rasulüne ihanet etmedikçe Allah kullarına vaadinden caymaz. Geleceği inşa ederken en önemli kuralı hatırlatıyor Allah; “Ey iman edenler! Allah'a ve Peygamber'e hainlik etmeyin. Bile bile kendi (aranızdaki) emanetlerinize de hainlik etmeyin.” (Enfal:27) Ve vaat ettiği geleceği mutlaka vereceğini söylüyor;“O vakti hatırlayın ki siz yeryüzünde güçsüz ve zayıf idiniz. İnsanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz. Derken Allah sizi barındırdı, yardımıyla destekledi ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı ki şükredesiniz.” (Enfal;26) Allah kullarını karşı karşıya kalacakları tehlikelerle uyarıyor; “Şımarıp böbürlenmek, insanlara gösteriş yapmak ve (halkı) Allah yolundan alıkoymak için yurtlarından çıkaranlar (Mekke müşrikleri) gibi olmayın...” (Enfal;47) “…Siz geçici dünya menfaatini istiyorsunuz, hâlbuki Allah ahireti (kazanmanızı) istiyor…” (Enfal;67) Dünyayı sizden öncekilere benzer şekilde istemeyin deniyor bize… Şartlar lehinize olduğunda düzen bozucular gibi olmayın deniyor… Gelecek geçmişe gömülemez bunu anlamamız gerekiyor. Bütün bunlardan sonra şunu iyice bilmek gerekiyor ki Allah kullarına vaat ettiği geleceği kendi ellerine bırakmadı. Eğer öyle olsaydı onca ızdıraptan sonra, onca yokluktan sonra, onurlarının defalarca ayaklar altına alınmasından sonra hepsi öldürme heveslisi bir intikam savaşçısına dönüşecekti. Ama Allah bunu murat etmedi. Peygamberini ve ashabını bu eğitimden geçiren Allah bizi bundan muaf tutmamıştır. Bu gün kullar eğer yeryüzünü imar edeceklerse bu gerçeği bilerek işe başlamalıdırlar. Kendilerinin ezilmişliğinden dem vurup sızlanmaktan, çekilen acıların çokluğundan bahsedip durmaktan artık vazgeçmeliler. İnsanlık onurlarıyla oynandığından şikayetçi olup durmamalılar. Hem “kim Muhammed (as)’a iman ederse bilsin ki zorluklar onun üzerine gökten yağmurun indiği gibi iner.” Bu gerçeği bilerek iman etmek ve yol almak gerekiyor. Kendilerini ezilmişlik psikolojisinin kelepçesinden kurtarmalılar. Neden? Çünkü bu durum geleceği inşa edecek kulları yetiştirmiyor aksine geçmişe saplanıp kalan kavgacı, geçimsiz, ölümcül kimlikler ortaya çıkarıyor. Kimseye hayat hakkı tanımıyor. Ve bu kimliklerle de tüm fırsatlar bir bir kaçıyor. Yeryüzünün inşasını isteyen Allah muhakkak ki kurban edilmişlik ruh hali ile hareket edenlere bir gelecek inşa ettirmez. Allah’ın geleceği ellerine bıraktığı kullar olmak istiyorsak, Allah’ın emaneti üzerlerine bıraktığı kullar gibi düşünüp hareket etmek gerekiyor. Ama öncelikle şu kurban edilmişlik ruh halinden çıkmak gerekiyor. İlişkide bulunulan tüm özel ve tüzel kişilerle ilişkileri bu saplantıdan kurtarmak gerekiyor. Issız köşelerde intikam duaları etmekle imar ve inşa görevi yerine getirilemez. Allah kullarından intikam almayı değil bir gelecek inşa etmelerini istiyor. Öyle bir gelecek ki kendilerine zulmedenlere de hayat hakkı tanıyacak bir gelecek. Böyle bir geleceğe hazır olanın insanlarla sorunu olmaz. Kapıları hangi nedenden olursa olsun kimseye kapatmaz. Kendini diğerlerinden müstağni görmez. Son olarak şu gerçeği kalplere ve kafalara kazımak gerekiyor; Kurban edilmişlik ruhunun Mekke’si hep olacaktır ama Medine’si asla olmayacaktır. Allahu alem…